//--> Yeni Sayfa 1

 

    

    

 

Derin Çizgi

Baba mirası bunlar

Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2


Baba mirası bunlar

Yeni Sayfa 2
 

 

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır niyetiyle içtiğimiz onlarca kahvenin kim tarafından ikram edildiğini unuttuk. "Nerde o eski Ramazanlar." diye boşuna sayıklamıyor be kardeşim büyükler. Öyle ya, sırf arkadaşına geleceğini söz verdiği için yağmurlu havada boğazı yüzerek karşıya geçen Mehmet Âkif gibi değil şimdiki nesil. Bozuk demiyorum, ancak çokta iyi durumda değil. Değiliz. Ah ah, kültür mirasına bir türlü sahip çıkmayı öğrenemeyen yurdum insanı ah. Şehirleşmeyi avrupalaşma sanan insanlarımız.. Çok üzülüyorum çok.

 

Amerikan Kültür ve Edebiyatı adı altında üniversitelerimizde bölümler açılmış, ne kadar gülünç. 400 mü? Zorlarsan 500 yıl eder mi? Ee birde Türklerden bahsedelim isterseniz? Ufaltıp cebine koysan 3-4 bin yıl, gerisini siz düşünün. Ama her iki bölümde 4 yıl arkadaş, bu nasıl olacak. Saçma çok saçma. O kadar saçma şeyler var ki. Yahu herifler pantolon giymeyi bizden öğrendi, ama modayı İtalya'dan takip ediyoruz. Topuklu ayakkabı? Fransızların boka basmamak için bulduğu bir icattır. Yılda bir yada iki defa duş alma alışkanlığı olan İngilizlerde, gelinler düğünlerinde bari güzel koksunlar diye ellerine papatya çiçekleri tutuşturulurmuş.. Size komik birde hikaye anlatayımda bari hep beraber gülelim.. 

 

Biliyorsunuz ki Avrupa Hun Devleti kurulduğu sırada, Roma imparatorluğu parçalanmış, bütün Avrupayı bir korku salmıştır. Aslında bakarsanız, şuan ki Avrupa milletlerinin oluşumunda Avrupa Hun Devletinin katkısı vardır. Şöyleki Avrupanın kuzeyinde, ve kuzey doğusunda yaşayan barbar kabileleri Hun saldırılarından kaçmak için, Güneye yani Orta Avrupa'ya doğru ilerlemişlerdir. İç karışıklıkların sebebi budur ve bu siyasi buhran insanları kutuplaşmaya ittiği gibi, aynı dili konuşanlar, aynı bölgede yaşayanlar birlik olup birbirlerini savunmak durumunda kalmışlardır. Hatta bu yüzdendir ki Türklere günümüzde bile barbar diye hitap etmelerinin sebebi, Hunlardan korkup kaçarak Avrupa'yı karışıklığa sürükleyen bu başı boş kabileler olmuştur. 

 

Zaten ilerleyen dönemlerde yaşanılanları az çok biliyorsunuzdur. Bizans imparatorluğu batı ve doğu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Batı Roma İmparatorluğu yıkılmış, Doğu Roma İmparatorluğuda oldukça gerilemiştir. Attila, İtalya'nın başkenti Romaya kadar ilerlemiş ve aşağıda gördüğünüz tarihi belgeylede kanıtlanmış olarak, Papa'ya diz çöktürmüştür.

 
 

Avrupalı artık korkar, o günden itibaren hatta bugün bile çocuklarını "Hadi uyu, bak Attila geliyor." diye uyutan annelere rastlayabilirsiniz. 

 

Batı Roma yıkılmadan önce, bir casus gönderir bizleri gözetlemesi için. Belliki sırrımızı çözmek istiyorlar.. Tabiki bizim askerlerde keyifler yerinde. Orta Asya'da ki o sert çarpışmalardan sonra, burada kılıç tutmayı 'kendilerine göre' bilmeyen 'asker' kılıklılarla savaşmak çocuk oyuncağı geliyor. Önce yemeklerini yemişler, sonra dereye inip dişlerini bir güzel fırçalamışlar. İşte tam o sırada casus dediğimiz Batı Romanın adamı, bizim askerleri görüyor.. Geri dönüp krallarına verdiği rapor ilginç; Türkler hepimizi yemek için geliyorlar. Onları gördüm. Derenin kenarlarında dişlerini biliyorlardı, hepimizi yiyecekler!

 

Evet üç açılı Amerikan doktorları tarafından tavsiyeli diş macunu almaya devam mı arkadaşlar? Yoksa bu işi artık kendi hekimlerimize bırakmalı mıyız? Bırakalım yahu, lütfen bırakalım. Bir çok şeyi bırakalım.. 

 

Son 100-150 yıldır Türklere hep bir yapamayacağı inancı aşılanmış nedense. Bu büyük ölçüde özenmemize ve dolayısıyla kültürümüzü kaybetmemize neden olmuş. Örneğin bir Türk bir kahveye gidip, "Ben dünyanın en zeki insanıyım." dese, "Hadi lan oradan, olur mu öyle şey." derler. Eminim. Dalga konusu olur arkadaş.. Ama bunu bir İsveçli söylediğinde, meraklı gözlerle peşinden gidiyor, ne diyecek diye ağzının içine bakıyoruz.. Cem Yılmaz abimizinde mükemmel bir tespiti var bununla ilgili. Kristof Kolomb Türk olsaydı, tarih boyunca dalga geçilmekten kurtulamazdı diyor. Çünkü adam Amerika'ya gidiyor, ve burası Hindistan diyor. İşin entresan yanı bu değil, enstresan yanı daha önce hiç Hindistan'a gitmemiş olması. Yani insan hiç gitmediği bir yerle, hiç gitmediği bir yeri nasıl karıştırabilir? Komik doğrusu.. Buna rağmen yıllardır Amerika'yı keşfetmiştir diye bizim tarih kitaplarımız saygıyla yazmakta bu herifi. Öyle ki Amerika'yıda onun keşfettiği falan yok ya.. Bunuda daha sonra ayrıntılı bir halde yazarız elbette. Şuan sohbetimiz iyi gibi..

 

Kendi tarihimize sahip çıkalım arkadaşlar. Özellikle benim hassas olduğum bir noktada, yani hassaslıktan kastım aslında kendime yediremediğim, doğru bulmadığım bir nokta olarak, padişahlarımızı misal verebilirim. Şu zamana kadar Fatih Sultan Mehmet gibi bir padişahla ilgili yapılan en iyi yapıt Fetih 1453 oldu ki bunun bile senaryosu yazarlar ve tarihçiler tarafından tartışıldı.. Yani biraz meçhul, biraz tartışmalı bir film oldu. Bu değerlere sahip çıkalım, görün Avrupa nasıl sahip çıkıyor. Özenecekseniz böyle özeni yahu Avrupa'ya. Aklım almıyor. Fransızlar Napolyon'u öyle anlattılar ki bize, bir kahraman gibi, milyon dolarlar harcandı filmlerine. Onlarca filmler çekildi, oyunlar yapıldı. Tüm dünya izledi ve oynadı. Dünyanın parasını kaldırdılar. Ama aslında Napolyon dediğiniz adam, yaşamının son yıllarında halkı tarafından sürgün edilmiş, sevilmeyen bir liderdir. Öyle ki o kadar büyük bir komutanda değildir. Türklerle yapılan savaşta hezimete uğramaktan hep haçlıların yardımıyla kurtulmuştur. Bunu kendisi bile dillendiriyor. Mesele sadece Fatih Sultan Mehmet Han'da değil. Mesele tüm padişahlar. Muşteşem Yüzyıl Dizisi.. Ata Demirel'in söylemiyle koca padişah sarayda kimi öpsem diye geziyor resmen.. Oysa Kanuni tahta durduğu süre boyunca (Ki Kanuni Hazretleri tahta en uzun kalan padişahımızdır.) yalnızca toplamda 1,5 yıl sarayda kalmıştır. Taht süresi 46 yıldır.. 

 

Muhteşem Yüzyılla ilgili bir bilgi daha vereyim.. Senaryo tamamen dönemin Fransız yazarlarına aittir. Saray bizde üç bölümden oluşur. Biri padişahın bölümü, diğeri devlet işlerinin görüldüğü yer, ve diğeride harem. Hareme padişah bile yalnızca annesinin izniyle girebilirdi. Yani öyle elini kolunu sallayarak kimse sarayda gezemezdi. Dolayısıyla görünmeyen, bilinmeyen herşey macera tadı taşıdığı için, haremle ilgili bir çok gerçek anlamda hikayeler yazılmış, romanlar ele alınmış gayrimüslim yazarlar tarafından. İşte Muhteşem Yüzyılda bunlardan bir tanesidir. Haseki Sultan'ı kötülemeler, şunlar bunlar. Yahu kadının kendi parasıyla yaptırdığı hastane yıl 2014 olmuş, hala hizmet vermekte. Neyin tartışmasını yapıyoruz biz.. 

 

Yakın tarihe gelecek olursak Abdulhamit. Yıllarca Kızıl Padişah, Kızıl İmparator diye anlattılar ki son dönemde biraz gerçekler su üstüne çıkıyor ve buda benim içimi ferahlatıyor açıkcası. Kendisi bu söylemlerin aksine kurtlar sofrasında oturan bir yiğittir. 30 yıl boyunca öyle bir zamanda devlet ayakta kalabildiyse bu onun sayesindedir. Abdestsiz ayağını yere basmamıştır. Günde 5-6 saat uyur, ve günün büyük bir bölümünü kitap okumakla geçirir, ve devlet işleriyle ilgilenirmiş. Ertuğrul Facia'sıyla ilgili bir kitap alın elinizede okuyun. Abdulhamit'in nasıl kandırıldığını ve halka nasıl lanse edildiğini en iyi bu olayla anlarsınız. Ayrıntılara girmeyeyimde, merakınızı okuyarak yenin istiyorum.. 

 

Kendinize inancınızı yitirmeyin arkadaşlar. Bizi yıldırmaya çalışanlara karşı dik durun, birbirinize inancınızda sabırlı olun.. 

 
 

SPONSORLAR

 

EN
POPÜLER
 

LİNK
TAKAS
 
   
 
σ Biraz Gezi Parkı

σ Kıbrıs Gezisi & Sorunları

σ Mossad ve Hakan Fidan

σ Paralel Yapı

σ Baba Mirası Bunlar

σ Mound Blade Osmanlı (Yakında)

σ Konunun Başlığı

 

 
σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

σ Link Ekle!

 


Copyright 2014 Burakkombe • DÇ V1.0™ | İçerik ve Tasarım Yasal Olarak Korunmaktadır.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol